Yaşam, termodinamik bir anomali değildir; bilgiye dayalı biyokimyasal bir istisnadır. Bu bağlamda ölümsüzlük, fiziksel varlığın süresiz sürdürülmesinden çok, biyolojik entropiyle yapılan bir hesaplaşmadır. Peki ölümsüzlük genetik kodun içinde mi gizli, yoksa bu yalnızca bir semantik yanılsama mı?Modern biyolojide ölümsüzlük arayışı, hücresel düzeyde “tükenmez bölünebilirlik” kavramıyla özdeşleştirilir. Bu bölünebilirliğin anahtarı olan telomerler, kromozomal uçlarda yer alan ve her replikasyonla erozyona uğrayan nükleotid tamponlarıdır. Ancak bu tanım biyolojik ömrü yalnızca yapısal tükeniş üzerinden okur. Oysa gerçek yaşlanma, işlevsel öz-benlik bozulmasıdır.Telomer kısalması, sistemsel yaşlanmanın yalnızca yüzey verisidir. Derinde, epigenetik çözülme, histon topolojisinin düzensizleşmesi, nükleer por komplekslerinin geçirgenliğinin sapması gibi yüksek entropili sapkınlıklar yaşanır. Yaşlanma, biyokimyasal bir bozulma değil, biyolojik algoritmanın hata birikimiyle bozulan yürütüm sırasıdır.Telomeraz enziminin sentezinde artış sağlamak bazı hücre tiplerinde proliferatif kapasiteyi artırabilir. Ancak bu durumun kanseröz fenotipe sapma riski gösterdiği deneysel olarak ispatlanmıştır. Bu bağlamda telomeraz aktivasyonu yalnızca zaman kazandırıcı bir biyokimyasal dopingtir, bir çözüm değil. Genetik ölümsüzlüğün asıl yolu, genetik sistemin yürütme ortamını optimize etmekten geçer.
Benim kuramsal önerim şudur: Organizma yaşlanmaz, organizma biyolojik sistemik çerçevenin düzenini kaybeder. Hücresel yaşlanma bir sonuçtur, sebep değildir. Sebep, sistemik bilgi senkronizasyonunun bozulmasıdır. Bu senkronizasyon, genom, epigenom, transkriptom, metabolom ve proteom katmanlarının birbirine paralel ve zamansal uyum içinde çalışmasıyla mümkündür. Yaşlanma, bu katmanlar arasındaki biyoinformatik sapmanın ilerleyici formudur.CRISPR gibi sistemler ile genetik dizilimi değiştirerek ömrü uzatmak mümkündür ancak bu uzatma, modüler ölümsüzlük kavramı çerçevesinde düşünülmelidir. Her modül, örneğin mitokondriyal genom, ayrı ayrı restore edilmeli, her düzeyde fonksiyonel tutarlılık sağlanmalıdır. Aksi takdirde yaşlanma yalnızca genetik düzlemde yavaşlatılmış, entegral düzeyde ise devam eden bir çöküştür.Ölümsüzlük fikri, gerçekçi bir biyolojik hedef değil, entropiyle girişilen geçici zaferlerin toplamıdır. Ancak bu zaferler, doğru moleküler stratejilerle sürdürülebilir kılınabilir. Genomun yeniden yapılandırılması, epigenetik saatin senkronize edilmesi ve metabolik mikrokozmosun entegre denetimi ile asimptotik yaşlanma eğrisi çizilebilir. Bu eğri, organizmanın işlevsel yaşını kronolojik yaşından koparır.Sonuç olarak, ölümsüzlük genetikte değildir. Genetik, yalnızca yaşamın veri taşıyıcısıdır. Gerçek ölümsüzlük, bu verinin işlevsel bütünlüğünü sistem düzeyinde sürdürebilme becerisindedir. Yaşamı uzatmanın sırrı bir geni aktive etmek değil, biyolojik zamanın çok katmanlı algoritmasını kesintisiz olarak yeniden senkronize edebilmektir.